16 Nisan 2019 Salı

VICTOR HUGO ve NOTRE DAME


BÜYÜK BİR TARİH: NOTRE DAME 
      
  Bugün, tüm dünya bir tarihin kül oluşuna şahit oldu. Notre Dame sebebi henüz bilinmeyen bir yangın sebebiyle çöktü. 856 yıllık bu yapının kül oluşu tüm dünyayı etkiledi.

Notre Dame hem Gotik mimari yapısıyla hem de tarihiyle ün salmış bir binaydı. Bu binaya ruhunu veren en önemli eser ise Victor Hugo' nun Notre- Dame'in Kamburu eseridir.Bu eser sanki
katedrale can vermiş gibidir.

Şöyle ki; 19. yüzyıl başlarında Paris şehir planlamacıları katedralin bakımsızlığından dolayı onu yıkmak istemişlerdir.

Ünlü Fransız yazar Victor Hugo da halkın dikkatini çekmek ve katedralin yıkılmasını önlemek için Notre Dame'in Kamburu romanını yazmıştır.

Roman öylesine etkili öylesine güzel bir dille yazılmıştır ki, katedralin yıkılmaması için bir kampanya başlatılmış ve roman sayesinde Notre Dame Katedrali yenilenmiştir. Katedral bir romanla ruh bulmuş ve senelerce ayakta kalmıştır. Paris'in en tarihi simgelerinden biri olmuştur.


Roman aynı zamanda bir kent romanıdır. Hugo, o dönemin Paris yaşantısını, yapısını ilmek ilmek anlatmıştır romanında.


İşte yanan, sekiz asırlık bir tarih oldu. Bugün yaşanan yangın yalnızca bir binanın kül oluşu değil, bir tarihin, edebiyatın, kültür mirasının yangınıdır diyor ve Notre Dame'nin Kamburu kitabından bir alıntıyla yazımı sonlandırıyorum;



"Oysa ben, zindanı içimde taşıyorum. İçimde kış var, buz var, umutsuzluk var. Ruhumu gecenin zifiri karanlığı kaplamış. Çektiğim acıyı biliyor musun?"

14 Nisan 2019 Pazar

KNUT HAMSUN - AÇLIK


"Belli belirsiz bir duygu, bana şu kaldırım taşları üzerinde yürüyen, sinip küçülen kimsenin ben olmadığımı söylüyordu."  



  
Açlık, Knut Hamsun'un 1890 yılında yayımlanan ilk romanıdır. Kitabın etkisinden uzun süre çıkamamış ve derinden etkilenmiştim. Kitap açlık ve sefaletle uğraşan ama ideallerinden ve gururundan ödün vermeyen bir karakterin ruhsal ve fiziksel çöküntüsünü anlatıyor.

Baş kahramanımız Andreas Tangen, geçimini gazetelere yazdığı yazılar ve makaleler ile sağlayan idealist bir yazardır. Kiralık küçük bir odada sefaletle savaşmaktadır. Kazandığı az miktar parayla hem karnını doyurmaya hem de kirasını denk getirmeye çalışmaktadır. Fakat kahramanımız yarı aç gezmesine rağmen asla ideallerinden vazgeçmeden ve kimseden yardım istemeden hayatına devam etmektedir.

Bir süre sonra kirasını ödeyemeyen Andreas, odadan atılır ve daha da zorlu günlerle karşı karşıya kalır. Yazdığı yazıların çoğu dili ağır olduğu için kabul edilmez ve o açlık durumunda tekrar yazmak mecburiyetindedir. Andreas yine de kimseden yardım istemeyecek kadar gururludur. Öyle ki bir gün kasaba girer ve köpekleri için kemik ister. Sonra o kemikleri kuytu bir köşede kemirerek karnını doyurmaya çalışır. 

Bir süre sonra imdadına bir yazısı koşar ve durumu biraz düzelir kalacak bir yer bulur fakat bu da uzun süreli değildir. Kısa süre sonra parası yine tükenmeye başlar. Açlık artık dayanılmaz bir seviyeye gelmiştir. Andreas gururunu bir kenara bırakarak dilenmeyi bile denemiştir ama hiçbir şey elde edemez. Ceketinin düğmelerini dahi satmayı denemiş ama yine de başaramamıştır. Andreas'ın artık açlıktan ne yazı yazacak ne de yürüyecek hali kalmamıştır. En sonunda rıhtıma gider ve bir gemiye tayfa olarak yazılır. Tüm hayallerine ve ideallerine veda ederek İngiltere'ye doğru yola çıkar.

Kitap öylesine acıklı ve öylesine derinden etkiliyor ki, Andreas'ın kitabın sonunda bir iş bulmasına sevinemiyorsunuz. Çünkü burada tüm hayallerinden vazgeçen ve zor günler geçirmiş, ruhsal çöküntüye uğramış bir kahraman var. Açlık halinin Andreas'ı fiziksel ve ruhsal olarak nasıl bitirdiği gözler önüne seriyor. Kitabın en etkileyici tarafının Andreas'ın açlıkla savaşıp sonunda kaybetmesinin getirdiği hayal kırıklığı olduğunu düşünüyor ve yazımı bir alıntı ile noktalıyorum;

"Islak üstümle yatağa girdim; belki bu gece ölürüm diye belli belirsiz bir düşünce vardı zihnimde, gövdemde kalmış son gücü yatağa biraz çeki düzen vermeye harcamıştım; sabaha az çok düzgün görünsündü çevrem. Ellerimi katladım, yerimi buldum."

13 Nisan 2019 Cumartesi

ALBERT CAMUS'UN YABANCISI



"Bazı insanların sırf normal olabilmek için olağanüstü enerji sarf ettiklerini kimse bilmez."

        Albert Camus'un en çok yabancı dile çevrilmiş romanı Yabancı,tüm bildiklerimizi alt üst eden bir yapıt...Kitabı okurken baş kahramanımız Bay Meursault'un hislerini anlamayı ve empati kurmayı çok kez denesem de tam olarak anlayamamış ve kendimi onun yerine koyamamıştım.Nedeni aslında çok basit;toplumdan farklı bir yabancıyla karşı karşıyaydım.

Meursault,Cezayir'de yaşayan kendi halinde bir memurdur.Annesi ise Marengo'da bir huzur evinde kalmaktadır.Bir gün annesinin ölüm haberini alan Meursault,cenazesi için yola koyulmuştur.
Şaşırtıcı olan şu ki,kahramanımız ölüm haberini aldığında da cenaze töreninde de olanları gayet sakin karşılamıştır.
Hatta annesinin cenaze töreninde hava güzel olduğu için ve bu günü kırlarda geçiremediği için hayıflanmıştır.

Tüm bunların yanında kız arkadaşı Marie'ye karşı hisleri de dikkat çekicidir.Marie sevgilisinin umarsızlığına ve duygusuzluğuna sabırla katlanan bir kadındır.Meursault sevgilisinden gelen evlenme teklifini tüm soğukkanlılığıyla 'evet' diye yanıtlar.Fakat kabul etmesinin tek nedeni evlenmek ile evlenmemek arasında hiçbir fark olmadığına inanmasıdır.

Birgün Meursault arkadaşlarıyla gittiği sahilde belalı kişilerle karşılaşır ve birini öldürür.Bir cinayet işlemiştir.Bu şaşırtıcı olaydan sonra Meursault mahkemeye çıkar ve olaylar işlediği cinayetten çok annesinin cenazesindeki tepkisizliği üzerinden yorumlanır.Onun farklı davranışları, mahkeme tarafından tuhaf karşılanır ve ahlaki bir çöküntü olarak nitelendirilir.
Bu çöküntünün topluma yayılmaması için ölüm cezasına çarptırılır.Meursault kendi idam kararına da tepkisizdir ve hayatı uzaktan seyreder.Kendi iç hesaplaşmalarıyla birlikte ölmeyi bekler.

Aslında Meursault kendisini toplum dışında tutmamıştı.Toplum onu farklı düşünce yapısı nedeniyle,sürüden farklı davrandığı için çemberin dışına itmişti.Çoğu insanın aksine,bu umarsız adam için hayat düz bir çizgiydi ve ölüm onun için hiçlikti.

Kitabı okumuş ve okuyacak olanlar için Camus'un Yabancı'sına bir de bu gözle bakmalarını tavsiye ediyor ve yazımı kitaptan bir alıntı ile sonlandırıyorum;

"Tabi umut,koşup giderken bir sokağın köşesinde daha kurşun havadayken vurulup   ölmekti." 


VICTOR HUGO ve NOTRE DAME

BÜYÜK BİR TARİH: NOTRE DAME           Bugün, tüm dünya bir tarihin kül oluşuna şahit oldu. Notre Dame sebebi henüz bilinmeyen bir yan...